Belki bir bayram değildi seni görmem
Ama olacağını hayal etmek
Arefe günüydü sanki
Bayramsa sana kavuşmak olacaktı
İçimdeki o heyecan o hengâme
Arefe günündeki kapalı çarşı gibiydi
Sanki her tezgâhta şeker vardı
Kahve makinasının çanı
Nasıl şenlendiriyorsa kapalı çarşıyı
O heyecan da beni öyle eğlendiriyordu
Ve sonrasında gelen kahve kokusunu
Çeker gibi çekiyordum içimi
Belli bir saati yoktu seni düşünmenin
Nöbetler düzensizdi
Bazen ‘’kazan gevrek simiiit’’ diye bağıran
Simitçi gibi
İlk saatlerinde sabahın
Bazen de ramazan davulcusu gibi
Bir saatinde gecenin
Tıpkı maçın durduğu bir anda
Davul klarnetin çayda çıra çalıp
Taraftarı coşturması gibiydi
Unutmuşken aklıma gelmen
Tam da o günlerde
Okula gelmeden önce
Cumhuriyet bayramı için
Ay yıldızlı bayraklarla süslenen
Gazi caddesi misali
Senin için süslenirdim
O zamanlar çift yöndü Gazi Caddesi
Çok da farkım yoktu Gazi Cadde'sinden
Onun gibi süslüydüm ama
Orada arabalar tıkardı trafiği
Kafamdaki trafiği ise
Soruların cevapsızlığı
Sana açılamamak, okul ve gelecek
Bu üçgen içindeydi aklım
Vedat Yıldız’ın
Geometri soru bankasındaki üçgenlerden
Daha karmaşıktı bu üçgen
Dikme mi inmeliydi tam ortasına
Yoksa açılardan mı gitmeliydi
Bilmiyordum.
Sana açılabilmek
Seko mahallesine girmek kadar çılgıncaydı
Fevzi Çakmak’ta oruç bozmaktı
Kaçamak Bakışlarım
İnmezdi hayalin gözümden
Ne Balakgazi’de çay içerken
Ne de Amca’da kebap fiyatına köfte yerken
Bir tarafta heyecan bir tarafta kaygı
Duygularım köfteciler sokağı kadar kalabalık
Ve hayat bir köfte gibi karışıktı
Yağı-salçası bol, domatesi fazlaydı.
Ve bazen salçası da yanardı.
Öğrencinin sofrasıydı köfteciler sokağı
Hemen üstündeydi Abdullahpaşa minibüs durağı
İşte orasıydı gönlümün son durağı
Bizim ev Nail beyde, sizin Abdullahpaşa daydı
Hayattı işte, adı buydu
Yalnız bir senin adın belli değildi
Sevda mıydın Arkadaşlık mı?
Her şey miydin, hiçbir şey mi?
Buzluk mağarası kadar derin ve soğuk
Orcik bulamacı kadar ekşi ve tatlı
Peynirli ekmekte peynir ve şekerin kaynaşması kadar garip
Ve ‘’Hangi takımlısın’’ sorusuna
‘’Hırhırikspor’’ diyecek kadar komikti
Bir arayıştı cevapsız sorulara cevap aramak
Sırtında baltasıyla
Sokaklarda ‘’Baltacı’’ diye bağıran adamın
Ekmeğini aramasıydı bu
Kâğıtların tam ortasına adını yazıp
Altına ‘’benimsin’’ yazmam
Ne kadar mantıklıydı bilmiyordum
Bir yanılıştı aslında
Zafranlı Deli İsmail’in
Kendini Cüneyt Arkın sanmasındaki yanılışın
Ta kendisiydi seni benim sanmam
Gazi Caddesi tek yöndü artık
Ve okul bitti,
Arefenin bayramı gelmedi
Emmioğlu kuruyemiş kapandı
Coşkun Usta vefat etti
Yoktu artık kapalı çarşıdaki
Beyaz pala bıyıklı yaşlı küfeci amca
Belki badem şekeri yine olacak
Belki çiğköftenin tadı hep aynı kalacak
Ama tattığım her badem şekerinde Emmioğlu kuruyemiş,
Her çiğköftede de Coşkun Usta
Hep gelecek aklıma
Aşk dendiğinde de sen
Şimdi buldum işte adını
Sen ‘’İlksin’’
Ve her ilk gibi aklımda kalacaksın
Ege’den Elazığ’a yazılmış
Bir şiirsin sen.
Selçuk Baysal'ın Elazığ'a ve Elazığlılara armağanıdır.
"Kurban Bayramınız mübarek olsun"